MERT SANDALCI

SALUT DE CONSTANTINOPLE

KARMA KİTAPLAR SEÇKİSİ > SALUT DE CONSTANTINOPLE

SAİT BEYDEŞ

SALUT DE CONSTANTINOPLE

Söze başlarken öncelikle söylemeliyim ki, şu anda elinizde tuttuğunuz kitabın dünyada belki de bir eşi yoktur, çünkü seçkin bir zevkin ürünü olan bu kartpostallar gerek üretim teknikleri gerek ise tasarımları açısından birer sanat eseridir. Günümüzde önde gelen matbaacıları orijinal örnekleri ellerine aldıklarında hayretlerini gizleyememekte, bu kartpostalları bu tatta, bu kalitede basmanın bugün bile mümkün olamayacağını konusunda birleşmektedirler. Kartpostalların çoğu tek tek ve elle yapılmış olduğundan bir eşine rastlamanız inanın çok zor. Üç yüz elli tanesinin bir araya getirilmiş olması ise adeta bir mucize
Geriye dönüp şöyle bir bakacak olursak Batıda kartpostal koleksiyonculuğu, ilk resimli kartpostalların yayınlandığı, 1889 yılında başlamış, I. Dünya Savaşı yıllarına kadar artarak sürmüş ve zirveye ulaşmış. Araya savaş girince o zamana kadar birbirlerine milyonlarca kartpostal gönderen insanlar, düşman cephelere ayrılmışlar ve giderek koleksiyonculuktan soğumuşlar. 1890’dan 1915’e kadar, kartpostal koleksiyonculuğunun on beş yıl süren bu altın çağında, Osmanlı ve İstanbul’la ilgili de ciddi sayıda kartpostal üretilmiş, ne var ki bu dönümde Türk insanı kartpostala neredeyse hiç ilgi göstermemiş. Sonraki yıllarda da Türkiye’de kartpostal koleksiyonu yapanların sayısı yok denecek kadar az olduğundan Osmanlı kartpostalları anavatanlarından çok uzak yerlerde yabancı koleksiyoncular tarafından biriktirilmiş, Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Türkiye Cumhuriyeti’nde kartpostal yayıncılığının ve kartpostal koleksiyonculuğunun nasıl bir seyir gösterdiğine bakacak olursak bunu daha iyi görebiliriz.
Ülkemizde ilk görülen kartpostallar 1894 tarihli, gravür tekniği kullanılarak basılmış, koleksiyoncular tarafından “Souvenir” adı verilenlerdir. Önce siyah-beyaz ve sepya olarak basılan bu kartpostallarda 3 yıl içinde çok renkli baskıya geçilmiştir. 1899’dan itibaren fotoğrafın kartpostal üzerine kolaylıkla düşürebilmesi ile de hem çok çeşitli hem de çok sayıda kartpostal basılmaya başlamıştır. Gerek Osmanlı, gerekse Türkiye Cumhuriyeti kartpostallarının büyük çoğunluğu, yabancılar için yani yolu bu ülkeden geçen seyyahlar için üretilmiş, bir kısmı da koleksiyoncular için özel olarak üretilmiştir. Hemen belirtmeliyim ki seyyahlar için hazırlanan kartpostallar koleksiyoncular için hazırlananlardan çok farklıdır. Şöyle ki; Seyyahlar için hazırlanan kartpostalların neredeyse tamamında “Beyazıt Kulesi”, “Galata Köprüsü”, “Ayasofya”, “Sultan Ahmet Camii”, Kağıthane mesiresi” gibi bilinen görüntüler bulunurken, koleksiyoncular için hazırlanan, sadece bir kez basılan ve günümüzde son derece nadir rastlanan kartpostallarda “Feriköy pazarı”, “Seyyar karagözcü”, “Horticole’nin çiçek bahçeleri”, “Krocker Oteli” gibi, koleksiyoncuların tabiri ile “aykırı” görüntüler bulunmaktadır. Ancak her halûkârda bugüne kadar yapılan araştırmalarda rastlanan, alınıp-satılan, gün ışığına çıkartılan eski kartpostalların hemen tümü yurtdışındaki koleksiyonlardan veya satıcılardan temin edilmiştir.
Dünyada geçen yüzyılın başında başlayan kartpostal koleksiyonculuğu Türkiye’de ancak 1990’larda önem kazanmış, dönemin pul ve para toplamaktan sıkılan, yenilik arayan hevesli koleksiyoncuları müthiş bir tutku ile kartpostal toplamaya başlamışlardır. Büyük otellerin balo salonlarında “kartpostal müzayedeleri” yapılmaya başlamış, sayıları hızla artan koleksiyoncular yüzünden kartpostal fiyatları anormal biçimde yükselmiş, yerli yabancı pek çok tüccar Avrupa kazan, Amerika kepçe Osmanlı ve Türk kartpostallarını ülkemize taşımışlar, Avrupa’daki bitpazarlarında, fuarlarda tek bir Türk kartpostalı kalmayıncaya dek tezgâhları silip süpürmüşlerdir. Kısa zamanda ülkemizde de kartpostallar ciddi tematik koleksiyonlarda birikmeye başlamış ve arşiv niteliği kazanan dev koleksiyonlar ortaya çıkmıştır.

İşte tam da bu sırada hayatımıza “efemera” (kısa ömürlü belgeler) sözcüğü girmiştir. “Efemera Koleksiyoncuları” biriktirme konusunda adeta bir çığır açmışlardır. Onlar sayesinde yavaş yavaş koleksiyoncu kimliği de değişmeye başlamış, her ne biriktiriliyorsa tarihçesi ile ilgilenmek adeta moda olmuştur. Yazar Burçak Evren o yılları “kâğıt arkeologlarının” ortaya çıktığı dönem olarak tanımlar. Koleksiyonlarını efemeral belgelerle destekleyen, araştırmaya da biriktirme kadar önem veren koleksiyoncular, bu “tutkuyla biriktirme” yıllarında gelişmiş ülkelerdeki koleksiyonların serüvenlerine ilgi duymuşlar, araştırma enstitülerinin, müzelerin nasıl ortaya çıktığını adeta yeniden keşfetmişlerdir. Bilimsel temellere oturtulan koleksiyonlar, kaynak kitaplara malzeme teşkil etmeye başlamış, bilmi adamlarıyla ortak çalışmalara hız verilmiş “tarihi görseller” bilimsel yayınlarda eskiye oranla çok daha önemli belgeler olarak değerlendirilmiş ve kabul görmüştür.
Kartpostallarla ilgili kitaplara gelince, geçtiğimiz 25 yıl içinde de Türkiye’de yapılmış kartpostal konulu ciddi araştırma kitaplarının sayısı çok azdır. Bu konuda ilk adımları atan Herman Boyacıoğlu’nu (1930-1998) anmadan geçemeyeceğim. Boyacıoğlu Türkiye’de henüz hiç kimsenin kartpostalla ilgilenmediği bir dönemde on binlerce kartpostal biriktirmiş, yalnız biriktirmekle kalmamış, 1970’de Beyoğlu’ndaki Yapı Kredi Sanat Galeri’nde çok özel bir de sergi açmıştır. Elindeki efemeral belgeler ve yaptığı araştırmalarla Türk kartpostal tarihi konulu bir de kitap yayınlamaya çalışan Boyacıoğlu ne yazık ik beklediği ilgiyi görmemiş, on yıl içinde kitap yapma imkânı bulamayınca da kızmış, küsmüş ve elindeki kartpostalları yok pahasına satmıştır. O tarihten bu yana yayınlanmış kapsamlı kartpostal kitaplarının da sayısı zaten bir elin parmaklarını geçmez. Bu bakımdan “Salut de Costantinople”’ın ülkemizde yayınlanan en görkemli kartpostal koleksiyonu kitaplarından biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Bu kitapta hepsi de çok ilginç ve heyecan verici kartpostallar göreceksiniz. 1990’lı yıllarda sadece 100-150 civarında olduğu tahmin edilen ve “Fantezi Kartpostallar” olarak isimlendirilen kartpostalların bugüne kadar tespit edilebilenlerinin tamamı bu kitapta toplanmış. İçlerinde tüm kartpostal koleksiyoncularının rüyası diyebileceğimiz, tekini dahi değil almayı, görmeyi bile hayal edemeyecekleri kartpostallar var. Ayrıca “Gazete Kartpostalları” gibi çok nadir bazı kartpostallardan 81 tanesi bir araya getirilmiş. Aslında sayfaları çevirmeye başladığınızda kartpostallar kendilerini size en iyi şekilde anlatacaklar, ama onlara bakarken koleksiyoncuyu da unutmayın derim, çünkü böylesi olağanüstü bir koleksiyonu oluşturmak için maddi gücün ötesinde bir şeylere, zaman ve bilgiye ihtiyaç var, üstelik yıllar boyu bir dedektif gibi her bir parçanın peşinden koşmak, bu işe aşk ve tutku ile bağlanmak lazım. Bence bunlar da yeterli değil, iyi bir koleksiyoncu bir adım daha atarak elindekileri paylaşmayı da kabul etmeli ki bunu için de yürekli olmalıdır.
“Salut de Constantinople” bugünün ve yarının koleksiyoncularının önüne bir hedef koyuyor ve hedefe uzanan o yolu aydınlatarak hepimizi üretmeye, ürettiklerimizi yayınlamaya ve paylaşmaya davet ediyor. Yıllar boyu bir benzerinin yaratılamayacağına inandığım bu çok özel koleksiyon kitabına sunu yazmış olmak bana onur veriyor. Sevgili Sait Beydeş’i bu başarısından ötürü tekrar tekrar kutluyor, eşsizliğe ortak olmanın hazzıyla, keyifli seyirler, keyifli okumalar diliyorum…

Mert Sandalcı