KAĞITHANE-KEMERBURGAZ-AĞAÇLI-ÇİFTALAN DEMİRYOLU
(1914-1916)
İnsanı çocuk yaşında sarıp sarmalayan bir tutkudur demiryolu…
Çocukluğumdan beri hızla giden yolcu trenlerinden ziyada uzun yük katarlarının ağır ağır süzülüşlerini izlemeyi yeğlemiş, tren sevgimi bu katarlarda yoğunlaştırmışımdır. Onların, arkalarından gelen süratli trenlere yol vermek için olur olmaz kırmızı ışıklarda durmaları, çoğu kez onlar bürümüş yardımcı hatlarda beklemeleridir aslında bu sevginin nedeni… Bu beklemelerde kimi zaman makinistle konuşmaya varacak kadar trenlere yaklaşır, ahşap vagonlardan yayılan kokuyu ömrüm boyunca unutmamak üzere ciğerlerime çeker, demiryollarının mağrur ekspreslerine nazaran bu emekçi trenlere acıma ile karışık derin bir saygı beslerim…
60’lı yıllarda haftanın belirli günlerinde Erenköy İstasyonu’na küçük bir dizel lokomotifi gelir, içi İnhisarlar Kızılay Maden Suyu kasalarıyla dolu 1 ya da 2 yük vagonu bırakır, boşaltılmış olanlarını ise katara takarak Haydarpaşa’ya doğru giderdi. Sabahın erken saatlerinde bu manevrayı seyretmek üzere istasyona koşar, makas değiştiren görevlinin yaptığı için ne denli zevkli bir uğraş olduğunu düşünürdüm.
Sonraki yıllarda Feneryolu tutkum başladı. Bisikletimle Fenerbahçe Ordu Evinin önüne gider, ağaçların arasından sahile kadar uzanan metruk demiryolunda karışma her an küçük bir lokomotif çıkacağını hayal ederdim.
1990’lı yılların başında, belgesellerde izlediğim halen de Patagonya’da ve Peru’da çalışmakta olan trenlerle seyahat etmek en büyük özlemim olmuştu… 1996 yılında bir kartpostal satıcısında gördüğüm 12 fotoğrafa adeta vuruldum. Fotoğraflarda hattın Kemerburgaz’dan geçtiği, Karadeniz kıyılarında bir madene gittiği ve askerler tarafından işletildiği anlaşılıyordu. Sırası geldiğinde üzerinde çalışmak üzere kenara koyduğum bu fotoğraflarla ilgili şaşırtıcı bilgilere ulaşmam fazla zaman almadı. 18-20 Eylül 1996’da katıldığım Türk Tıp Tarihi Kongresi’nde bir öğlen yemeği sırasında yan masada oturan Prof. Dr. Emre Dölen bu hattan bahsediyordu. Elinde bu hattın yapımı ile ilgili birçok fotoğraf bulunduğunu ve hattın yapımı sırasında fotoğrafları çeken kişinin de dedesi olduğunu anlatıyordu. Hemen fotoğraflarımızı bir araya getirerek konuyu daha detaylı bir şekilde araştırmaya karar verdik. Prof. Dölen, hattın Kağıthane’den başlayarak Ağaçlı ve Çiftalan Kömür Madenlerine gittiğini ve de Enver Paşa döneminde inşa edildiğini söyleyince konuyla ilgileneceğini düşünerek Kağıthane Tarihi konulu oldukça önemli bir kitap üzerinde çalıştığını bildiğim Kağıthane Belediyesi’nden Basın Danışmanı Hüseyin Irmak’ı aradım. Konuyu Kağıthane Belediyesi Başkanı Sn. Arif Calban’a açtığımızda bu belgeleri ölümsüzleştirmeyi büyük bir heyecan ve zevkle üstleneceklerini ve ortaya çıkacak eserden mutluluk duyacaklarını ifade ettiler. Yönetici kadroda heyecan ve keyfimizi paylaşan onlarca insan görmek kuşkusuz bu çalışmanın en hoş taraflarından biri oldu. Bu arada Sn. Emre Dölen de hat ile ilgili olarak oldukça detaylı bir araştırmayı bitirdi. Hep birlikte hattın izini sürmeye karar verdik. Tam o günlerde bir sohbet sırasında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi eski dekanı ve Farmakognozi Profesörü Turhan Baytop, 1952 yılında bir araştırma gezisi sırasında bahsettiğimiz dekovile, Terkos Gölü civarında bindiğini söyleyince araştırmamıza Balaban Köyü’nden başlamaya karar verdik. Köyün ileri gelenlerinden aldığımız bilgiler, Karaburun- Terkos arasında çalışan bu hattın bizim incelediğimiz hatla ilgili bulunmadığını kısa sürede ortaya çıkardı. 1953 yılına kadar, Zonguldak’tan Karaburun’a gemi ile taşınan kömürün, Karaburun’dan bu 7 kilometrelik dekovil hattı ile Terkos Pompa İstasyonuna getirildiğini ve bu tesisin çalıştırılmasında kullanıldığını öğrendik. Her iki hatta çalışan trenlerin benzerliğinin bizler gibi, bizden sonra bu konuda araştırma yapacak olanların da şüpheye düşmesine neden olacağını düşünerek, bu kısa bilgiyi ve bu dekovil hattı ile ilgili Prof. Dr. Turhan Baytop’un arşivinde rastladığımız tek belgeyi iniyle yayınlıyoruz. Bu vesile ile gösterdiği ilgiden dolayı kendisine teşekkürü bir borç biliyoruz.
11 Şubat 1999’da insanın içini ısıtan güneşli bir günde Terkos’ta başlayan araştırmamız öğle saatlerine gelindiğinde bu kez Kemerburgaz Çiftalan dekovil hattı güzergahında yürüyüşle devam ediyordu ki yavaş yavaş kayıp hattı tespit etmeye başladık. Önce işçi lojmanlarının temel kalıntılarını, ardından da ahşap köprülerin temellerini bulduk. Dolgular, yarmalar, balast kalıntıları üzerinde ilerlerken demiryoluna ait üzerleri eski harflerle yazılı 8,9’uncu sonra 9 ve 9,2 işaretli kilometre taşlarını bulduk. Karanlık çökmeye başladığında bu ıssız ormanda kaybolmuş demiryolu üzerinde tarih tutkunu bir Analitik Kimya Profesörü, Eczacılık Tarihi Araştırmaları yapan demiryolu aşığı bir İnşaat Mühendisi ve kendini Kağıthane için parçalayan bir gazeteci inanılmaz bir huzur ve keyif içinde çalışmamızın ilk bölümüne noktayı koymuştuk. Ardından 15 Şubat 1999’da Göktürk (eski Petnahor) ağaçlı ve Çiftalan köylerine yaptığım ziyaretlerden sonra halen hayatta olan tanıkların ağzından hattın çalıştığı günlerle ilgili, çalışma sistemi ve güzergahın kaybolan kısımları dahil, eşsiz bilgilere ulaştım.
Artık hat ile ilgili hikâye tamamlanmıştı. Öğrendik ki dekovilimiz 1920’li yılların sonunda önce Kemerburgaz’dan Ağaçlı ve Çiftalan yönlerine gitmez olmuş, bir müddet Kağıthane-Kemerburgaz arasında Silahlı Kuvvetler için çalışmış, 1950’lerin başında da lokomotif ve vagonları hurdaya çıkarılmış böylece de ömrünü doldurmuştu. Katarlarından geriye hiçbir iz kalmayan dekovil hattının ray ve traverslerinden göz önünde olanları hurdacılar ve göçerler götürmüşlerdi. Bir müddet sonra bu hattın orman içindeki bölümü sökülmüştü. Kaderlerine terk edilmiş ahşap köprülerin son grevleri ise orman işçilerini ısıtmak olmuştu.
Kömür elde etmek uğruna Ağaçlı ve Çiftalan’da yapılan doğa katliamının boyutlarını gördükten sonra ise deniz kıyısı ve maden bölgesinden söz etmeye içim elvermiyor. Bilmem ki içi su dolarak küçük çapta birer göl halini alan bu dev çukurlar rehabilite edilebilir mi? Güzelim Karadeniz sahili eski halin kavuşabilir mi diye düşünüp durdum. Çok zor ama imkânsız da değil tabii…
Ancak bu kitabı hazırlarken gördük ki İstanbul’a bağlı en eski yerleşim merkezlerinden Kemerburgaz, Çiftalan, Ağaçlı ve Kısırmandıra’da yaşayan insanlar, canlandırılacak olursa dekovil ile buralara gelerek piknik yapacak aileleri, cıvıl cıvıl çocukların ve buharlı lokomotif tutkunu yerli yabancı turistleri özlemle bekliyorlar. Bu konuda başlattığımız yayınlar köy kahvelerinin duvarlarında başköşede yer alıyor. Aslında pek de ummadığımız bu ilgi gururumuzu okşamadı da değil hani…
Başlamadan evvel belirtmeliyim ki hayalimizdeki büyük projenin ilk etabı olan bu kitabın gerçekleşmesinde bize destek veren başta Kağıthane Belediye Başkanı Sn. Arif Calban olmak üzere basın danışmanı Sn. Hüseyin Irmak ve bizlerden her konuda yardımlarını esirgemeyen belediye yetkilileri ve görevlilerine;
IRCICA kütüphanesinde bulunan (tespit edebildiğimiz kadarıyla üzerinde dekovil hattının işli olduğu tek haritadır) bölgeye ait haritayı kitabımızda kullanmamıza izin veren IRCICA genel Direktörü Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’na,
Dekovil hattını yeniden keşfetmemizde büyük yardımları dokunan orman işçisi Sn. Kemal Günay’a, Çiftalan’dan Sn. Kâmil Gezgin’e ve Ağaçlı köyü muhtarı Sn. Ali Turhan’a, nihayet, kitabın tasarımını gerçekleştiren Sn. Erkal Yavi ve başta Sn. Lokman Şahin olmak üzere Mas Matbaası çalışanlarına hem ben, hem Prof. Dr. Emre Dölen teşekkürü borç biliriz.
Patagonya ve Peru trenlerine duyduğumuz özlemleri dindirecek dekovil hattının yeniden kurulması dileği ile…
Mert Sandalcı
19.02.1999, Teşvikiye