006, dünyanın önde gelen ilaç şirketlerinden Novartis’in onuncu kuruluş yıldönümüdür. İlaç sanayiinde yeni sayılabilecek bu ismin onuncu yılını genel merkezi ile birlikte Norvartis Türkiye çalışanları da iz bırakacak etkinliklerle kutlamayı tasarlamaktadır. İş bu etkinlikler çerçevesinde kurumun Türkiye’deki tarihinin yazılması da yer almaktadır. On yıllık bir kuruluşun tarihinin kaleme alınmasını yadırgayanlar, Novartis isimleri efsaneye dönüşmüş J. R. Geigy, CIBA, Dr. A. Wander ve Sandoz gibi devlerin birleşmesinden doğduğunu anımsamalıdırlar. Novartis’i oluşturan şirketler bireysel olarak modern ilaç sanayii tarihinde zaten layık oldukları yerlerini almışlardır. Ancak bir çatı altında toplanan ve geçmişinde ilk müstahzar ilaçları üretme onurunu da taşıyan bu genç “dev” in köklerinin bizlerce de bilinmesi amacıyla bu tarihçe önemli ve hatta gerekli gözükmektedir.
Novartis’i oluşturan ve İsviçre’nin en eski şirketlerinden J. R. Geigy 1758’de, CIBA 1859’da Sandoz 1886’da kimyasal boyalar üretmek, Dr. A. Wander ise, 1865’de bir kimya ve analitik tetkik laboratuvarı olarak kurulmuşlardı. Kuruluşlarından hemen sonra da adı geçen şirketlerden J. R. Geigy, CIBA ve Sandoz kimyasal boya, Dr. A. Wander ise besleyici gıda alanlarında sistemli çalışmaları ile büyümüşler ve ihracata yönelik stratejileri sayesinde, kısa zamanda alanlarında birer dünya markası olarak kendilerinden söz ettirmeyi başarmışlardır.
CIBA, boya imalatını sürdürürken ilaç pazarındaki boşluğu ve gelecekteki önemini doğru değerlendirerek müstahzar ilaç üretimine başlamış, Sandoz ve J. R. Geigy de onu izlemişlerdir. “Ovomaltine” adlı besleyici gıda ürünü sayesinde dünya çayında bir üne kavuşan Dr. A. Wander de CIBA, Sandoz ve J. R. Geigiy gibi 1920’lerde ilaç üretiminin etkin isimleri arasında yer almayı başarmıştır. XIX. Yüzyıl sonlarına doğru sınırları bugünkü Arnavutluk’tan Yemen’e kadar uzanan ve batılılaşma yolunda önemli adımlar atan Osmanlı İmparatorluğu doğal olarak bu dört İsviçre şirketi tarafından ciddi bir pazar olarak algılanmıştır. Yüz yıl kadar önce sadece boya sanayiinde ve sadece temsilcilik düzeyinde başlayan ticari ilişkiler, ilaç üretiminin önem kazandığı yıllarda da genç Türkiye Cumhuriyeti ile temsilcilik düzeyinde sürdürülmüştür.
Yaklaşık yirmi beş yıl süren temsilcilik düzeyindeki ilişki 1950’lerde başka bir boyut kazanmıştır. Yabancı yatırımın teşvik gördüğü o yıllarda, adı geçen şirketlerin, J. R. Geigy dışında kalan üçü de Türkiye’de fabrika kurarak üretime başlamışlar, pazarlama faaliyetlerini ise önceleri mümessillikler daha sonra kendi şirketlerinin içinde kurdukları bölümler aracılığı ile sürdürmüşlerdir.
1950’li yıllarda ülkemizde ilaç üretebilmek için inanılması güç koşullara göğüs germek, teknoloji transfer etmek, kalite standartları ve pazarlama teknikleri açısından devrim niteliğinde adımlar atmak, sabır ve özveri ve bir bakıma “elini taşın altına sokmak” gerekmektedir. Türkiye’de üretilen ilaçların kalitesinin dünyanın gelişmiş ülkelerindeki üretim kalitesine ulaşması için bitmek tükenmek bilmeyen bir çaba harcanmıştır. İşte bu çaba sonucunda Calcium-Sandoz, Optalidon, Cibalgine, Otrivine ve benzer ilaçların İsviçre kökenli oldukları unutulmuş, toplum tarafından yerli sanayii ürünleri addedilerek benimsenmişlerdir.
Bu kitap, Sandoz’un, CIBA’nın, J. R. Geigy’nin, Dr. A. Wander’in ve nihayetinde Novartis’in Türkiye serüvenini anlatmaktadır. Kitabın yayına hazırlanma sürecinde Prof. Dr. Nuran Yıldırım Osmanlı Arşivini taradı. Eski, yeni birçok belgenin bulunması ve incelenmesi, Novartıs’i meydana getiren şirketlerin Türkiye’deki önde gelen isimleri ile görüşülmesi işlerini de ben gerçekleştirdim. Bu kişilerden bazılar: Sandoz’u Türkiye’de adeta yoktan var eden Dr. Edgar Poffet ve Dr. Güzin Poffet Tamaç, CIBA’nın son genel müdürü ve Novartis Türkiye’nin ilk başkanı Ayet Üsküdarlı, Sandoz’un son genel müdürü ve Novartis İlaç Bölümünün ilk başkanı Erman Atasoy ve Novartis’in görevdeki başkanı Dr. Altan Demirdere’dir. Görüşmüş olduğum bu kişilerin ortak paydalarının ise görevlerini layıkıyla yapmış olanlara mahsus gurur, keyif ve rahatlık olduğunu gözlemledim. Anlattıkları, bir dönemin ticari ve sınai hayatına ışık tutacak nitelikte olduğundan, bilgilendin ve kaçınılmaz olarak kişiliklerinden etkilendim. Novartis’in kuruluşunun onuncu yılında, Novartis’i oluşturan şirketleri Türkiye’de yoktan var edenler, sevgi ve sadakatle büyüttükleri ve yaşamlarını adadıkları şirketlerinin bu bünyede geliştiğini görmekten gurur duymaktadırlar.
Bu tarihçeyi kaleme alırken özellikle, işlerimi yaşamlarının önemli ve değerli bir parçası olarak görmüş bu saygın insanların, şirketlerine karşı besledikleri sevgiyi ve bitmeyen heyecanlarını yansıtabilmeyi amaçladım. Umarım bugünlere gelinmesinde emeği geçmiş ve bugün emek vermekte olanlara yaraşır ve keyifle okunacak bir kitap yazabilmişimdir.
Mert Sandalcı
Ocak 2006