Kitabın başlığı üç kelimeden oluşuyor, bu kelimelerin her biri benim için ayrı önem taşıyor, bu nedenle “başlarken” duygularımı belirtmeden geçemeyeceğim.
Eskişehir
Ülkemizde ekonomik nedenlerle başlayan kırsaldan kente göç kentlerin hızla değişime uğramasına yol açtı, bu durum son yıllarda o denli hızlandı ki, kısa zamanda kent sakinleri doğdukları, büyüdükleri yerleri tanıyamaz hale geldiler. Kentlerin dokusundaki bu değişim genelde kendini kentlerinin sahibi gibi hisseden insanları olumsuz yönde etkiliyor. Gerek bilinçsiz yapılaşma gerekse nüfus yapısının farklılaşması, yabancılaşma gibi faktörler sürekli geçmişe özlem duygularını uyandırmakta. Öyle ki geçmişte değişimi dedeler torunlarına anlatırken, giderek ebeveynler çocuklarına anlatmaya başladılar, günümüzde ise yaşamakta olduğumuz kenti kendi kendimize dahi anlatamaz hale geldik.
Eskişehir de böylesi hızla değişen kentlerden biri ancak diğerlerinden tümüyle farklı bir yapılanma ve görünüm sergiliyor. Çünkü bu kentte değişim, geçmişi ve geleceği, bilimi ve estetiği, ön planda tutan bir anlayışla birleştirerek gerçekleştirilmiştir. Kentte yaşayanlara giderek çok daha mutlu yaşam olanakları sağlanmıştır. Hâl böyle olunca şehircilik alanında giderek yıldızlaşmış bir Orta Anadolu kenti olarak dikkat çeken Eskişehir’in geçmişi, nereden nereye geldiği konusu sıkça gündeme gelmeye başlamış, şehir hakkında pek çok araştırma kitabı, fotoğraf albümleri, bilimsel yayın yapılmaya başlamıştır. Eskişehir Valiliği, Belediye Başkanlığı, Sanayii ve Ticaret Odası, Anadolu Üniversitesi, Esbank gibi kurumlar da bu konuda araştırmacılara her türlü desteği vermekten kaçınmamışlardır.
Eskişehir bugün bir “Üniversite Şehri” olarak anılıyor. Bunun da kent için pek çok artısı ve eksisi var doğal olarak, ancak üniversiteleri ve buna bağlı olarak sürekli yenilenen eğitimli genç nüfusun kent sakinleriyle birlikte yarattığı oluşumun benzersiz olduğunu söyleyebilirim. Parkları, köprüleri, tarihi evleri, el sanatları, tersanesi, plajı, operası vb ile hayal ve gerçeği bir arada yaşatıyor. Kent öylesine ilgi çekici bir yapı kazanmış ki, çevre illerden, hatta İstanbul ve İzmir’den gezginler Eskişehir’i görmek için her gün guruplar halinde kente akın ediyorlar. Eskişehir, yaşayanlarına olduğu kadar gezmeye görmeye gelenlere de tarifsiz bir huzur, güven ve umut duygusu veriyor. Kente geldiğim her seferde bende de aynı duygular uyanıyor.
Eczacılık
Eczacılar, geçmişte eczahanelerinde ilaçları hazırlayan, ilaç üretimi yapılan laboratuarlarda ve ecza depolarında çalışan bir meslek gurubu olarak tanınırlarken, günümüzde halk arasında hekimlerin hastalarına yazdıkları reçeteleri satmakla görevli eczahane sahipleri olarak algılanıyor.Ve bu yanlış algıyı kırmak için ecza odaları ve eczacılar var güçleri ile çalışıyorlar. Bugün ortaya koyduğumuz eserin amaçlarından biri de bu aslında… Ne kadar saygın bir mesleğin mensubu olduğumuzu anlatabilmek…
Osmanlı devletinde ilk Eczacılık Nizamnamesi’nin yayınlandığı 1852 yılından 1950’li yıllara kadar ülkemizin en gıpta edilen, mesleklerinden biri olmuştur eczacılık. Aktarlık ve eczacılığın birbirinden ayrılması ile birlikte, eczacılık ve eczahaneler gelişmiş, uzun yıllar muayenehanesi olmayan hekimler, meşhur eczahanelerin kendilerine ayrılan odalarında hasta muayene edebilmek için adeta yarışmışlar, eczacılar bulundukları şehrin, kasabanın en saygın, en bilindik kişileri arasında sayılmışlardır. Bu durum eczahane sayıları ve nüfus ile de doğru orantılıdır. Çoğu kentlerde sayıları bir-ikiyi geçmeyen eczacılar adeta el üstünde tutulmuş, halkın sevgilisi olmuş, bulundukları şehrin unutulmazları arasına girmişlerdir.
Bugün ise bir yandan peş peşe açılan eczacılık fakültelerinin sayıları 40’a dayanmış ve maalesef artmaya devam ederken bir yandan yeni kabul edilen kanunlarla mezun olacakların eczahane açmaları neredeyse imkânsız hale getirilmiştir. Meslek adeta bir kabuk değiştirme aşamasına gelmiş gibi görünmektedir. Bu açıdan bakıldığında geçmişte ne olup bittiğinin bu günlere nasıl gelindiğini öğrenmenin tam zamanıdır.
Tarih
Atatürk’ün tarih yazmak üzerine bir özdeyişi var ki başka söze gerek kalmıyor: “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır”.
Bu kitapta Eskişehir’in, bu küçük ama gelişmiş orta Anadolu kentinin eczacılık tarihini araştıracak, bu tarihi yapanlara sadık kalarak aktaracağız. Amacımız, belgelerin aydınlattığı gerçekleri, hayatta olan meslektaşlarımızın tanıklığıyla birleştirip Eskişehir’in eczacılık tarihini yazmak ve öğrenmek.
Kimler geldi, kimler geçti, neler yapıldı, nasıl yapıldı…
Kimimiz bu kitapla nostalji yaşayacak,
Kimimiz dersler çıkaracak,
Kimimiz daha fazla bilgi sahibi olmanın keyfini sürecek…
Ve ilklerden biri olmanın gururuyla, diğer kentlerin ecza odalarının bizi takip etmesini umutla bekleyeceğiz…
Çünkü henüz ülkemizin eczacılık tarihini yazmakta daha yolun başındayız…
Hepsine ihtiyacımız var…
Mert Sandalcı
01.01.2013